Powered By Blogger

KEDERLİ KRAL - Yusuf SARISAKALOĞLU



KEDERLİ KRAL


            Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken… Ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten… Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği,  Gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi…(Naki TEZEL’den)
            Çok çok eski zamanların birinde, uzak diyarlardaki bir krallıkta dertli mi dertli, kederli mi kederli bir kral yaşarmış. Bu kralın dört kızı varmış. Hepsini ayrı ayrı çok sever ve sayarmış. Lakin kral her geçen gün biraz daha yaşlanıp hastalıkların pençesine düşüyormuş. İşte, tamda bu yüzden yerine geçecek olan tahtın varisi olmadığından ötürü pek kederliymiş. Ne kadar çok isteseler de kral ve kraliçenin hiç erkek çocuğu olmamış. Yeni veliaht bulunmadığından ötürü kral öldükten sonra yerine kimin geçeceği çok büyük bir merak konusuymuş.
            Kralın üç büyük kızı da farklı ülkelerin prensleri ile evliymiş. Kızlarını her ne kadar çok sevse de üç damadını da pek sevmez ve güvenmezmiş. Hepsi birbirinden acımasız ve korkak prenslermiş. İçlerinden biri tahta geçse bütün ülkeyi korku ve kargaşanın kaplayacağını kral çok iyi biliyormuş. Kralın en küçük kızı ablalarına göre daha nazik, sevecen ve saygılı bir kızmış. Güzelliği bütün diyarların dilindeymiş. Birçok prens ve lord onunla evlenmek istese de prensesin gönlü olmadığından babası onu kimse ile evlendirmiyormuş. Kral her geçen gün biraz daha hastalanıyor ve korku içinde krallığının sonunu bekliyormuş.
            Bir gün en küçük prenses krallığa bağlı köylerden birine yardım götürmek için bir kervan hazırlatmış. Vakit kaybetmemek için gece vakti kervana öncülük ederek yola çıkmış. Ormanın derinliklerine geldiklerinde her yer bir anda zifiri karanlık oluvermiş. Aniden büyük bir sis çokmuş ve göz gözü görmez olmuş. Prenses her ne kadar içinde korku oluşsa da yardım etmesi gereken köyleri düşünerek yoluna korku içinde devam etmiş. Az ileride bindiği atı dile gelmiş. ‘’Prensesim bu yolun devamında içinde bulunduğumuz ormanın koruyucusu çift başlı kaplanın yuvası vardır. Buradan geçmek bizim sonumuz olur. Ne olursun geri dönelim,’’diye yalvarmış. Prenses:’’ Hayır’’, demiş. ‘’Bu kervan ne yapıp edip o köye ulaşacak!’’ Bunun üzerine orada bulunan ağaçlar, çiçekler de teker teker dile gelip prensesi uyarmışlar. Ama ne çare? Kervan yola devam etmiş. Bir anda en öndeki grup aniden durmuş. Herkes koruyucu kaplanın yuvasına geldiklerini anlamış. Kaplan ortaya çıkınca kervandaki bütün askerler korkup oradan kaçıvermişler. Sadece prenses tek başına kalmış. Kaplan prensese yaklaşıp tam saldıracağı anda oradan geçmekte olan köyün genç delikanlısı prensese saldırmak üzere olan kaplanı görünce kılıcını çekip kaplanın başlarından birini oracıkta koparmış. Prensesin yanına gelerek yaralanıp yaralanmadığını sormuş. İkisi de birbirlerini ilk gördükleri anda âşık oluvermişler.
            Kralın kulağına giden bu olay üzerine ikisini de huzuruna çağırtmış. Birbirlerini sevdiklerini öğrendiğinde kral başta çok hiddetlenmiş.’’ Nasıl olur da bir prenses köylü bir gence âşık olur?’’ diye çok kızmış. Lakin delikanlının cesaretini, korkusuzluğunu, zekâsını ve temiz yürekliliğini fark eden kralın çok geçmeden delikanlıya kanı ısınmış. Onun tahtın yeni veliahdı olmaya uygun olduğuna emin olan kral başta kızı delikanlıya âşık olduğu için evlenmelerine müsaade etmiş. 40 gün 40 gece bütün diyarların dilinde görkemli bir düğün yapmışlar. Kral öldükten sonra tahta geçen yeni kral yani genç delikanlı kraliçesi ile birlikte ülkeyi bir ömür mutluluk ve huzur içinde yönetmiş.
                                                                                                                      Yusuf Sarısakaloğlu

                                                                                                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder